Page 12 - E-BÜLTEN 28. Sayı
P. 12
3


Bu sorunun cevabı belli: Eğer her şeyin beklediğimiz gibi olmasında ısrar ediyorsak sıkıntı yaşayacağız. Bu sıkıntı belki
suçluluk, belki kızgınlık, belki de değersizlik olacaktır. Bu türden duyguları ne kadar yoğun hissedersek ruhsal açıdan da
o kadar zorlanacak, mutsuzluk yaşayacağız. Belki de bir süre sonra bu türden duygularımızı kontrol edemeyip birtakım

bedensel yakınmalar da yaşayacak ve sonunda da bir psikoloğa başvurma ihtiyacı hissedeceğiz.
Meslek hayatım boyunca insanların yaşadıkları pek çok duygusal/ruhsal problemin altında kendilerine veya dış dünyaya
ilişkin katı düşünce, beklenti ve inançlarının yattığını gözlemledim. Terapi sürecinde ise, ne zamanki “danışanlar” bunun
farkına varıp daha esnek bir bakış açısı geliştirmeye başladılarsa iyileşmeye de başlamışlardır.

Böyle bakıldığında ruhsal uyumu yakalamak çok kolay görünebilir. Bu bir yanıyla doğru olsa da hayata esnek bakabilmek
her zaman için o kadar da kolay değil.
Hayata ve kendine esnek bakamamanın birinci nedeni, pek çok insanın katılaşmış bakış açılarının farkında olmamasıdır.
Katı düşünce biçimleri o kadar yaygın, alışılmış ve ayrıntılara işlemiş olabiliyor ki, kişi bir olayı değerlendirirken aslında
esnek bakamadığı için sıkıntı yaşadığını göremeyebiliyor. İkinci nedeni ise, katı bakış açılarının oluşumuna yol açan
karmaşık ve geçmişe ait köklü nedenlerin bulunabilmesidir.
Kendimize ve dışımızdaki her şeye (olaylar, insanlar vb.) bebekliğimizin başından itibaren öğretilen/ürettiğimiz birtakım
düşünce biçimleri, inançlar ve tutumlar ışığında bakmaya başlarız. Bunlar, zamanla farkında olarak veya olmayarak hayatı
algılama tarzımızı belirleyen birer kalıba, kendi içinde tutarlı düşünce biçimlerine dönüşürler.

İşte, bu düşünceler ne kadar katı ise, bunlara aykırı düşen olaylara karşı tepkimiz de o kadar reddedici olacaktır.
Söylediklerimizi bir örnek üzerinden somutlamaya çalışalım: Annesi fazla titiz, evhamlı olan birini düşünelim. Bu kişi tüm
yaşamı boyunca her konuda eleştirilmiş, her yaptığına bir kulp takılmış ve hep daha iyisini yapması beklenmiş olsun.

Böyle bir kişinin kendine dair başarı beklentisiyle ilgili katılaşmış bakış açısı muhtemelen şuna benzer bir içerikte olacaktır:

“Hata yapmamalıyım”,

“Hep en iyisini yapmalıyım”,

“Başaramazsam sevilemem”…
Bu kişi her hata yaptığında suçluluk duygusu yaşayacak, her başarısızlıkta kendine olan saygısında zedelenme
hissedecektir. ***

Yaşama ve kendimize karşı esnememizin yolu, öncelikle olayları değerlendirme ve algılamada nerelerde katı
düşündüğümüzün farkına varmamızdan geçer. Bunun farkına varabilmemiz içinse, olaylar karşısında gösterdiğimiz
tepkilerin ve hissettiğimiz duyguların ardında ne tür düşünme alışkanlıklarımızın, inanç ve tutumlarımızın yattığını
sorgulamamız gerekir.

Bu sorgulama sonucunda farkına vardığımız katı bakış açılarımızın yerine, bizi hayatla ve kendimizle daha uyumlu yapacak
işe yarar, huzur veren bakış açıları geliştirmeye çalışmalıyız.

Hayatta her şey kutuplu bir bütünlük arz eder. Yani, her şey kendi zıddıyla bir arada vardır. Mutluluk, mutsuzlukla;
tutarlılık, tutarsızlıkla; başarı, başarısızlıkla; zenginlik, fakirlikle vb. iç içedir. Hiç kimse bu kutupların sadece pozitif ucunda
olacağı bir yaşam sürmeyi garantileyemez.

Yani hep mutlu, hep tutarlı, hep başarılı vs. olma şansımız yoktur. İki uç arasındaki tüm olasılıklar her an hepimiz için
mümkündür. Önemli olan, hayatın bir döneminde hangi noktada yer alıyorsak o noktadayken kendi iç barışımızı
güçlendiren bir bakış açısı sergileyebilmemizdir.
Kendinden hayatın hep pozitif kutuplarında hiç savrulmadan yaşam sürdürmeyi bekleyen bir kimse, yaşamı bütünlük
içinde kavrayabilmeyi ve bir şekilde negatif kutuplara kaydığında sağlam durarak kendini var edebilmeyi bekleyemez.


   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16   17