Page 11 - Ocak- Şubat 2016 E-Bülten
P. 11





İşte o zaman hayat bir kâbusa dönüşmeye başlıyor.

Özgüven algısı yaralı bir insanın iç sesleri son derece yargılayıcıdır. Bu iç sesler kişinin attığı her adımda başarısız olacağını,
güzel bir şeyi hak etmediğini, değersiz olduğunu, istenmediğini kulaklarına fısıldar. Bu fısıldamalar zamanla kişinin
giriştiği her işten olumsuz sonuç elde etmesine, yani korktuğunun başına gelmesine yol açar. Böylece kişi, kendisine olan
inancını ve duyduğu saygıyı kaybeder. Bu aşamadan sonra kişi artık kısır bir döngüye düşmüştür: Kendisine dair inancı
zayıfladıkça her alanda attığı adımlardan olumsuz sonuç elde eder; bu sonuçları elde ettikçe de kendine olan inancı daha
da zayıflar. Bu çember içindeki çırpınma böylece sürüp gider.

Yakından bakıldığında kendimize nasıl biri olduğumuzu fısıldayan iç seslerimizin ta bebekliğimizden bu yana
yaşadıklarımız ve bize yaşatılanlar sonucunda oluştuğunu görürüz. Yani bu sesler, içimizdeki “diğerlerinin” yıkıcı ifade
ve muamelelerinden başka bir şey değildir. Anne – babamız başta olmak üzere, çevremizdeki diğer insanların
“yapamazsın”, “önemsizsin”, “hatalısın” gibi anlamlara gelebilecek mesajlarının zamanla kendi sesimiz haline
dönüşmesidir. Yani, önce onlar bize böyle söyledi veya böyle hissettirdi; sonra biz artık onların bize
söylemesine/hissettirmesine gerek duymadan kendimize böyle söylemeye başladık!

Özgüven algısında zedelenme yaşayanların umutsuz olmasına gerek yoktur. Neyse ki yıkılmış olsa bile, bu algı yeniden
düzenlenebilir ve tamir edilebilir. Önemli olan, bunun farkına varır varmaz harekete geçmektir. Fakat bu sürecin kendine
yeni bir bakış açısı geliştirmeyi gerektirdiğini, bu nedenle de belli bir zaman, sabır ve çaba gerektirdiğini söylemeliyiz.

Hiç kimse tamamen değersiz ve yetersiz olmayı hak edecek özelliklere sahip değildir. Özgüveni zedelenmiş bir insan için
bu algı tam tersi yönde olabilir. Kişinin yaşamda elde ettiği her sonuç sanki hep değersizliğini ve yetersizliğini yüzüne
vurmuş gibi gelebilir. Fakat bu doğru değildir. Karşılaşılan olumsuz sonuçlar yaşamın getirdiği zorunlu sonuçlar değil,
yukarıda sözünü ettiğimiz kısır döngünün eseridir.

Ruhsal yapımız açısından bu kadar önemli bir yere sahip olan özgüven algısını geç kalmadan çocuklarımızda
geliştirebilmemiz için onlara gösterdiğimiz muamelelerin ve söylediklerimizin zamanla iç seslerine dönüşeceğini
aklımızda tutmalıyız. Onlara yönelik yaklaşımlarımızı da bu bilginin ışığında belirlemeliyiz. Onların özgüvenini
sağlamlaştıracak olumlu iç seslere sahip olmalarını ve kendileriyle ilgili güçlü pozitif inançlar oluşturabilmelerini
sağlamak için;

 Eşyanın tabiatı gereği onların tam istediğiniz gibi olmadıklarını ve olmamaları gerektiğini göz önüne alarak
oldukları gibi kabul etmeliyiz.

 Onların varlığına, farklılığına kayıtsız şartsız değer veren ve fikirlerine saygı duyan bir yaklaşım sergilemeliyiz.
 Başkalarıyla kıyaslamamalı ve onların kendi hayatlarını yaşamaya hakları bulunduğunu göz önüne almalıyız.

 Ne dediklerini gerçekten anlamaya çalışan; ihtiyaçlarını, duygularını ve niçin böyle davrandıklarını anlayarak

dinleyen bir rehber olmaya özen göstermeliyiz.
 Hatalarından olumlu sonuçlar çıkarabilmelerine yardımcı olan, eksik – suçlu bulmaya çalışmayan, destekleyici
bir ebeveyn rolü sergilemeliyiz.

 Yeteneklerini keşfetmeleri veyahut sınamaları için fırsat sunan, başarısızlıklarda umutlarını kırmadan tekrar

denemeleri için teşvik eden bir yaklaşıma öncelik vermemiz gerekir.
Bu ilkeleri kılavuz alarak çocuğunuza yaklaşıyorsanız, onun için endişelenmenizi gerektirecek pek fazla bir durum yoktur.
Eğer bunları okurken “Sıklıkla istemediğim yaklaşımları sergilemekten kendimi alamıyorum, bazı tepkilerimi kontrol
edemiyorum.” diyorsanız, beklentilerinizi ve ebeveynlik tarzınızı gözden geçirmenizde ya da uzman görüşüne
başvurmanızda yarar vardır.





10
   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16