Page 9 - E-Bülten
P. 9
Psikoloji



Uygunluk: Çocuğun sorumluluk duygusunu geliştirmeye yardımcı olacak bir davranış yapmasını isterken bu davranışın onun
yaşına ve gelişim dönemine uygun olup olmadığına doğru bir şekilde karar vermek gerekiyor. Aksi takdirde yapılan girişim

istenilen sonucu vermeyecek, çocukta isteksizlik, öğreten kişide ise hayal kırıklığı yaratacaktır. Örneğin, üç yaşındaki bir
çocuktan odasını toplamasını istemek onun gelişim düzeyi için fazlasıyla ağır bir görevdir. Tüm odaya çekidüzen vermesini
istemek yerine kademeli olarak sözgelimi önce oyuncaklarını sepete koymasını istemek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.

Tutarlılık: Çocuğa bakım verenlerin sorumluluk verme konusunda tutarsız davranmaları, bu duygunun kazanılmasını
zorlaştıracağı gibi çocukta gevşek davranan kişiye sığınma, kurnazlık gibi istenmeyen davranışların gelişmesine yol açabilir.
Babaannelerin, dedelerin çocuğun anne babasından daha koruyucu davranarak onun sorumluluk geliştirmesini aksatmaları
kültürümüzde yaygın bir tutumdur.

Sabır: Sorumluluk duygusu kazandırmak bakım verenlerin uzun süren emekleriyle mümkündür. Bu konuda aceleci
davranılmamalı, çocuğun gelişim süreci, iniş – çıkışları ve en önemlisi kendine has özellikleri, yani bireysel farklılıkları dikkate
alınarak ilerlenmelidir.

Kararlılık: Sorumluluk duyusunun kazandırılması sürecinde zaman zaman çocuğun dirençleriyle karşılaşılabilir. Direnç, kimi
zaman çocuğun içinde bulunduğu yaştan/gelişim evresinden ileri gelebilir. Örneğin ergenlik dönemi bu direncin doruk
noktasına çıktığı bir zaman dilimidir. Bu dönemlerde çocuğun kendi özerkliğini geliştirmeye çalıştığını gözden kaçırmadan
sevecen, empatik ancak kararlı bir duruş sergilemek gerekir.

Destekleme: Sorumluluk duygusu en nihayetinde birtakım görevlerin yerine getirilmesi ve birtakım davranış alışkanlıklarının
edinilmesiyle kazanılır. Zira sorumluluk sahibi çocuk demek, yaptığı işi sonuna kadar götüren, yaptığı davranışın sonuçlarına
katlanmayı göze alan çocuktur. Bu süreçte başarısızlık riski, istenmeyen sonuçlarla karşılaşmaktan kaynaklı üzüntü, sıkıntı
yaşama riski gibi bedeller söz konusu olabilir. Bu durumda daima eleştirmeyen, yargılamayan, destekleyici bir ebeveyn
yaklaşımına ihtiyaç vardır.

Unutulmaması gereken önemli bir husus da sorumluluğun “içsel” olması gerektiğidir. Aşırı kontrol eden, çocuğun her eksik
yaptığına müdahale eden bir yaklaşım sorumluluk duygusunun içselleşmesine engel olur. Diğer bir ifadeyle böyle çocuklar
“iç denetimli” olmaktan çok “dış denetimli” bir yapı geliştirirler. Aşırı denetlendiği için kendi kararlarını veremeyen,
hatalarından öğrenme fırsatı bulamayan bir çocuk, hayatının sonraki dönemlerinde de birilerinin direktiflerine bağımlı hale
gelir. Bu da birey olmanın ciddi anlamda aksamasına; kararsız, sıkışmadıkça iş yapmayan, savsaklayıcı bir yapı oluşmasına yol
açabilir.

Kültürümüzde sorumluluk duygusunu geliştirilmede geç kalınması sık rastlanan bir durumdur. Özellikle erkek çocuklarının
okul yıllarına, hatta ergenlik dönemine kadar yeterince sorumluluk verilmeden yetiştirilmesi daha sonra ciddi bir çatışma ve
aile içi krize yol açabiliyor. Bu dönemlere kadar tüm ihtiyaçları ebeveyn tarafından karşılanmış bir çocuğun sözgelimi “Ders
çalış” denilmesiyle ders çalışmaya sevk edilemeyeceği açıktır. Hatta böylesi durumlarda çocukla inatlaşmak umulanın tersine
daha dramatik kopuşlara ve uzaklaşmalara yol açabiliyor. Bu nedenle sorumluluk duygusunu geliştirmede geç kalınmamalı,
her yaştaki çocuğun muhakkak edinebileceği bir beceri veya alışkanlık olduğu akılda tutulmalıdır. Fakat “Artık geç kaldık ve
şimdi önünü alamıyoruz” denilecek bir noktada bulunan ebeveynlere yapılabilecek bir öneri, “İnatlaşmayı bırakın,
çocuğunuzun ödeyebileceği bedelleri anlatarak yaptıklarının sonucuna katlanmasına izin verin” şeklinde olabilir. Elbette bu
önerinin özellikle yüksek risk doğurabilecek durumlar için geçerli olmayabileceğini, her şeye uyabilir bir şablon olmadığını da
vurgulamak gerekir. Eğer mesele karmaşık bir hale gelmişse bir uzman desteğine başvurulmalıdır.

Her şeyin fazlası gibi sorumluluk duygusunun aşırısı da sakıncalıdır. Kimi zaman aşırı sorumluluk hissederek hareket
ettiğinden, bu nedenle istemediği pek çok işi üstlendiğinden yakınan kişiler olabiliyor. Öncelikle “aşırı sorumluluk” denilen
durum, ilk bakışta sanıldığı gibi sorumluluk değil, kaygı olabilir. Kimileri ise başkalarına “Hayır” diyemedikleri için ellerini her
taşın altına sokabiliyorlar. Bu da aşırı sorumluluktan farklıdır. Aşırı sorumluluk, kimi ailelerde bir çocuğun ailenin “orta direği”,
“işçisi” ya da “kurtarıcısı” haline sokulmuş olmasıyla ilgili olabilir. İster kaygıdan, ister “Hayır” diyememekten isterse de
“kurtarıcı” durumuna sokulmuş olmaktan kaynaklansın, bu tabloların hiç biri sağlıklı anlamda bir sorumluluk anlayışına
karşılık gelmez.

Çocuğumuz, sorumluluk duygusunu kendine yetme; yapabileceğine inanma, kendine güven duyma, tüm canlılara ve dünyaya
karşı içten gelen birtakım faydalı görevleri hissetme anlamında yaşıyorsa bu “birey olma” yolunda emin adımlarla ilerliyor
demektir.

   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14